BİR KISSA BİR ŞİİR VE ALLAH’IN TECELLİSİ
Allah'ın Tecellisi...
BİR KISSA BİR ŞİİR VE ALLAH’IN TECELLİSİ
Abuzer Doker 30. Mayıs.2021
Hak her şeyde, her yerde ve her zamanda tecelli eder. “Ben gizli bir hazine idim.
Bilinmeyi istedim ve beni bilmeleri için mahlûkatı yarattım” hadisi (Aclûnî, II, 132)
ile başlamak istedim...
MUHTEŞEM BİR KISSA!
"Ve doğada bir adam fısıldadı:
" Tanrım konuş benimle. "
Ve bir kuş cıvıldadı ağaçta. Ama adam duymadı. Sonra adam bağırdı :
" Tanrım konuş benimle ! "
Ve gökyüzünde bir şimsek çaktı. Ama adam dinlemedi onu. Adam etrafına bakındı ve
" Tanrım seni görmeme izin ver " dedi.
Ve bir yıldız parıldadı gökyüzünde. Ama adam farkına varmadı. Ve adam bağırdı,
" Tanrım bana bir mucize göster ! "
Ve bir bebek doğdu bir yerlerde. Ama adam bunu bilemedi. Sonra adam çaresizlik içinde sızlandı,
"Dokun bana Tanrım ve burada olduğunu anlamamı sağla ! "
Bunun üzerine Tanrı aşağı doğru süzüldü ve adama dokundu.
Ama adam kelebeği elinin tersiyle uzaklaştırdı. Ve yürüyüp gitti...
Böyle muhteşem bir kıssadan ders alınır mı bilmem.. Ben oldukça etkilendim...
Türk tasavvufçular," Yeryüzünde ve alemde herşey Allah'ın tecellisidir.” Gönül gözüyle bakanlar O'nu görüp hissederler...
"SİZDEN ALA MİSAFİR YOK DÜNYADA"
Şair Can Yücel, Allah'ın bahşettiği hayatı duyarak hissederek ve şükrederek yaşayın dediği şiirinde, misafir olduğumuz bu alemde "Sizden ala misafir olur mu?" hayatın farkında olarak tadını çıkarın, Size emanet bedenimizin sağlığına da dikkat edin öğüdünü veriyor:
" Penceri aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine..
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis, önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al..
Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok darda iken kimler seni ferahlattı,
Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
Vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi,
Lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi
tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun..
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illaki sağlık olsun!
TECELLİ OLMASAYDI?
Hak her şeyde, her yerde ve her zamanda tecelli eder. “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi istedim ve beni bilmeleri için mahlûkatı yarattım” hadisini (Aclûnî, II, 132) yorumlayan Türk sûfîlere göre, Hakk’ın tecellisini gerektiren temel sebep zâtının bilinmeyi istemesidir. İlâhî zâtta mevcut isim ve sıfatlar tecelli ettiği için Hak bilinmiştir. Eğer tecelli etmeseydi gizli kalacak, gizli kalacağından mükemmelliği ortaya çıkmayacak ve bundan dolayı bilinmeyecekti. Buna göre ilâhî zât ile âlemin ilişkisi isim ve sıfatlarının gerçekleştirdiği tecelli fiili sayesinde mümkün olmaktadır.
Zira Hakk’ın bilinmesini sağlayan âlemdir ve âlemin niteliklerini kendisinde toplayan insandır. Âlem de insan da tecelli sonucunda meydana gelmiştir. “Eğer muhabbet olmasaydı tecelli, tecelli olmasaydı Allah bilinmezdi” sözü bu yorumu desteklemektedir. Muhakkik sûfîlere göre tecelli, ilâhî zâtın kendisi için kendisindeki tecellisinden başlayıp mahlûkatındaki tecellisine kadar uzanan sürecin tamamını kapsar. Bu süreç sonunda Hakk’ın zâtı sıfatları ve fiilleri vasıtasıyla insan idrakinin objesi haline gelir. Ancak bu idrakin gerçekleşmesi insanın Hakk’ın tecellisine mazhar olmasına bağlıdır. Bu mazhariyet beşerî ve nefsânî özelliklerden arındırılan kalp aynasının cilâlanması, tecelliyi benimseme kabiliyetine erişmesiyle gerçekleşir. Bu kabiliyet fiilî hale geldiğinde tecelliler ortaya çıkmaya başlar. “Tecelli meclâya tâbidir” sözü bu anlayışı ifade eder.
Sağlık ve esenlikler dileğimle...
0 Yorum